Büyüklerimizden birisi çok güzel bir noktaya değinmişti. Diyordu ki; Biz hep “Allah’ım! Bize ver” diye dua ediyoruz. Ama hiç bir zaman “Allah’ım! Bizden al” demiyoruz. Halbuki bu duaya daha çok ihtiyacımız var.
Allah’ın bize vermesi gereken şeylerden daha çok, bizden alması gereken şeylere ihtiyacımız var. Bizden alınması gereken şeyleri bizden alana kadar, aslında hiçbir şey (bize) verilmeye değmez.
Biz (münacaat edip) demeliyiz ki; “Allah’ım! Bu mal ve makam sevgisini bizden al, bu haset ve çekemezliği bizden al, bu kin ve zorlukları bizden al, kalplerimizdeki bu husumet ve düşmanlıkları bizden al, gözlerimizin önündeki bu perdeleri kaldır, bu nefretleri, düşmanlıkları, husumetlikleri, şüpheleri, şirkleri, kibirleri, hasetlikleri… Tüm bu kötü hasletleri bizden al!”
‘Bizden al!’lara, ‘Bize ver!’lerden daha çok ihtiyacımız var. Niye “Bize şunu ver! “Bize bunu ver!” diyoruz? Hem niye versin ki?! Sen nesin? İlk önce hesap ver bakalım, sen nesin? Ve ne (özellikler)e sahipsin? Ne için istiyorsun bunları? Nereye istiyorsun?
آیینه شو، جمال پری طلعتان طلب
“Ayna ol ki, evliyaların şanını talep edebilesin.”
Evvela, senden alınması gereken şeyleri fırlat kenara. Ondan sonra “ver” demeye başla. İşte o zaman duan müstecab ve kabul olur. Sana verilmesi gereken şeyler, ancak o zaman verilir.
Şehid Ayetullah Murtaza Mutahhari