İbrahim’in vefat ettiği gün, güneş tutuldu. Doğanın sabit kanunlarından haberdar olmayan bir grup, güneş tutulmasını, İbrahim’in ölümüyle ilintilendirdiler. Gerçi böyle bir düşünce yersiz ve yanlıştı ama Hz. Peygamber’in (s.a.a) yararına tamamlanacak bir durumdu. Hazreti Peygamber (s.a.a) sıradan birisi olsaydı, halkın cehaletinden makamını sağlamlaştırma ve pekiştirme yönünde yararlanırdı.
Ancak o, böyle bir tasavvura rağmen, bunu duyar duymaz minbere çıktı, gerçeği anlattı ve şu sözlerle halkı aydınlattı:
“Ey insanlar! Şunu iyice bilin ki, güneş ve ay, Allah’ın kudretinin birer göstergesidirler. Onlar, Allah’ın üzerlerine koymuş olduğu tabiî kanunlar gereği, kendilerine has bir yörüngede hareket etmektedirler. Kesinlikle birinin doğum günü veya diğerinin vefatı hatırına güneş veya ay tutulmaz. Sizin üzerinize düşen, ay ve güneş tutulduğunda anında ayet namazı kılmaktır.” 1
O, halkın hurafe ve efsanelerle dolu batıl inançlarından işlerine geldiği şekilde yararlanan, hatta gerçekleri kendi lehlerine yorumlamaya çalışan fırsatçıların aksine, gerçeklerin üzerini örtmedi ve halkın bir konuda cehaletinden asla yararlanmadı.
O, o gün, böylesine batıl bir inanca göz yumacak olsaydı; tabiat âleminin üzerinden birçok konuda perdelerin kalktığı, özellikle de güneş ve ay tutulmaları gibi doğa yasalarının ve olaylarının nedenlerinin tam anlamıyla anlaşıldığı günümüz dünyasında, doğanın yaratıcısı ve yasamacısı olan Allah (c.c) tarafından seçilmiş evrensel ve ebedi bir rehber olarak kabul görmezdi.
Alıntıdır. Kaynak kitap: Hz. Muhammed’in Hayatı, Ayetullah Cafer Subhani, sf. 455-456
- el-Mehasin, 313.s; Sire-i Halebi, 3/348 ↩︎