Bil ki, Allah Tebarek ve Teala kendi kudret eli ve hikmetiyle gayb aleminde ve nefsin batınında sayısız menfaatleri bulunan bir çok kuvvetler yaratmıştır. Bizim burada bahsetmek istediğimiz ise vahime, gazabiyye ve şeheviyye kuvveleridir. Bu kuvvelerden her birinin, tür ve şahsın muhafazası ile dünya ve ahiretin imarı hususunda ulemanın da zikrettiği sayısız menfaatleri vardır ki şu anda onları zikretmeyi gerekli görmüyoruz. Uyarı makamında söylenmesi gereken şey ise bu üç kuvvenin, tüm güzel ve kötü melekelerin kaynağı ve gaybî-melekutî suretlerin menşeî olduğudur. Bunun kısaca izahı şudur: Allah Tebarek ve Teala’nın nihaî bir güzellik, zerafet ve harika bir terkible yarattığı bu insanın dünyada mülkî-dünyevî bir sureti vardır ki, bütün filozof ve büyük şahsiyetlerin aklını hayrete düşürmüş, anatomi ilmi ise şimdiye kadar onun hakkında sağlıklı ve yetkin bir bilgi edinememiştir. Allah insana yaratıkları arasında belirli bir imtiyaz, boy-pos ve oldukça güzel görünümlü bir cemal ihsan etmiştir. Aynı şekilde insanın melekutî- gaybî birsuret ve şekli de vardır ki (ister berzah alemi olsun isterse kıyamet) ölümden sonraki alemde nefsin melekeleri ile batınî huylarına tabiidir.
İnsanın batınî hulku (huyu) ve derunî melekesi insanî olursa, onun melekutî sureti de insanî bir suret olacaktır. Ama eğer melekeleri insanî olmazsa (melekutî sureti de) insanî olmaz ve derunî melekeye tabi olur. Mesela eğer insan, batini şehvet ve hayvanlık melekesine mağlub düşecek olursa batın memleketinin hükmü de hayvani bir hüküm haline gelir. İnsanın melekutî sureti de hulk ve huyuyla münasib bir hayvan şekline bürünür. Ve eğer batınına gazap ve yırtıcılık melekesi galebe çalacak olursa, batın memleketinin hükmü yırtıcılık hükmü olur ve gaybî-melekutî sureti de yırtıcı hayvanlardan biri haline gelir. Eğer vehm ve şeytanlık onda meleke haline gelir, batını şeytanî melekelere sahip olur ve derunu hile, sahtekarlık, koğuculuk ve gıybet kabiinden şeytanî melekeleri haiz bulunursa o zaman gayb ve melekutî sureti de onunla münasib şeytanlardan biri suretine bürünür. Bazen de iki veya birkaç melekenin terkibi, melekutî suretin menşeî olabilir. O zaman artık hiçbir hayvanın şekline bürünmez; tam tersine oldukça garib bir surete bürünür ki bu alemde ondan daha korkunç ve vahşetli bir suret bulabilmek mümkün olmaz. Peygamber (sav) bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Bazı insanlar kıyamet gününde maymun ve şempazeden daha çirkin bir surette haşrolacaktır.” Bazen de mümkündür ki, bir insan için o alemde birkaç suret peydahlansın. Zira o alem, her şeyin sadece bir surette göründüğü bir alem gibi değildir ve bu mesele burhan ile de mutabıktır, bu ayrıca açıklama getirilmesi gereken bir konudur.
Bil ki, sadece birinin insan olduğu bu muhtelif suretler hususunda ölçü, nefsin bu bedenden çıktığı ve berzah memleketi ile evveli berzahta olan ahiret sultanının galebesi peydahlandığı zaman söz konusudur. (Nefs) bedenden çıktığı zaman dünyadan hangi melekeyle ayrılmışsa ahiretteki sureti de o melekeye göre şekillenir ve melekutî-berzahî gözü onu görmektedir. Eğer gözü olursa bizzat kendisi de berzahî gözünü açtığında olduğu gibi bizzat kendisini müşahede etmektedir, insanın bu dünyada sahip olduğu surete ahirette de sahip olması diye bir zorunluluk yoktur. Allah Teala haşr zamanında bazılarının şöyle dediğini haber veriyor: “Allah’ım, niçin beni kör olarak haşrettin, halbuki benim dünyada gözlerim vardı.” Onlara şöyle cevap verilecek: “Sen ayetlerimizi unuttuğun için bugün de bizzat kendin unutuldun.” 1
Ey zavallı, sen sadece zahiri gören mülkî göze sahiptin, ama batının ve melekutun kör idi, körlüğünü şimdi mi idrak ettin? Halbuki sen daha önce de kördün. Allah’ın ayetlerini gören batıni basiret gözünden mahrum idin. Ey zavallı, sen boylu-poslu ve mülkî endamlı birisin. Ama melekut ve batın ölçüsü başka bir şeydir. Batınî istikamete sahip olmalısın ki, melekutte de doğru endamlı biri olabilesin. Berzah ve ahiret aleminde insanî bir surete sahip olabilmek için ruhun insanî bir ruh olmalıdır. Yoksa sen sırların keşfi ve melekelerin zuhur alemi olan batın ve gayb aleminin de karışıklık ve yanlışlıklarla dolu iş bu zahirî dünya alemi gibi olduğunu mu sanıyorsun? Göz, kulak, el, ayak ve sair organların hepsi melekutî suretlerle yaptıklarını bir bir haber verecektir.
Uyan ey aziz, kalb kulağını aç, himmet kemerini kuşan ve kendi bahtsızlığına acı ki, kendine insanî bir suret edinebilesin, necat ve saadet ehli olabilmek için bu alemden insanî bir surette ayrılabilesin. Sakın bunları salt bir öğüt ve hitabe olarak değerlendirme. Bütün bunlar büyük filozofların felsefî burhanı ve riyazet sahibi kimselerin keşfi ile sadık ve masumların verdiği haberlerin bir neticesidir. Ama bu sayfalarda burhan ikamesine, haber ve eserlerin nakline niyetli değiliz.
Enbiyanın, Tabiatların Aşırılığını Önlemesinin Beyanı
Bil ki vehim, gazab ve şehvet kuvvelerini akl-ı selime ve büyük enbiyaya teslim edecek olursan bu kuvveler rahmani ordular arasına katılır ve insanı saadet ve mutluluk sahibi bir insan kılar. Eğer başıboş bırakır ve dizginlerini kaçırarak vehmi bu iki kuvveye hakim kılacak olursan o zaman da şeytanî ordulardan olur. Şu da açıklanmalıdır ki, büyük enbiyadan (as) hiç biri gazab, vehm ve şehveti tamamıyla önlememiş ve Allah yolunun davetlilerinden hiçbiri de şimdiye kadar “şehveti tamamen yok etmek gerekir, gazab ateşi tamamıyla söndürülmeli ve vehm tedbiri bütünüyle terkedilmelidir” diye bir şey dememiştir. Tam tersine hepsi de “aklî mizan ve ilahî kanun gözetiminde vazifesini hakkıyla yapabilmesi için sadece önü alınmalıdır” diye buyurmuşlardır. Zira bu kuvveler, velev ki fesad ve karışıklığa sebep olsun kendi işini yapmak, kendi maksadına erişmek istemektedir. Allah’ın evi Kabe’de evli bir kadınla zina etmek pahasına bile olsa şehvete gömülü hayvani nefis, dizginlerini koparmak ve kendi maksadına erişmek istemektedir. Gazablı nefs de, evliya ve enbiyanın katline sebep bile olsa kendi başına buyruk istediğini yapmak istemektedir. Şeytanî vahime sahibi nefs ise, yeryüzünde fesada ve alemin alt-üst olmasına sebep olsa da kendi istediğini yapmak istemektedir.
Enbiya (a.s) geldiler, kanunlar getirdiler ve onlara semavi kitaplar da nazil oldu ki, tabiatların kayıtsızlık ve aşırılığını önlesinler, insanî nefsi, akıl ve şeriat kanunu altına soksunlar ve akıl ve şeriat ölçüsüne muhalif davranmasın diye de onu zahid ve edebli kılsınlar. Öyleyse kendi melekelerini ilahî kanun ve aklî ölçülere uydurabilen kimse saadetli ve necat ehli bir kimsedir. Aksi takdirde kendisini bekleyen şekavetler, bahtsızlıklar, zulmetler ve zorluklar ile iliğine işlemiş fasid bir ahlak ve melekelerin tabii bir neticesi olup berzah, kabir, kıyamet ve cehennemde de kendisiyle birlikte olacak olan o korkunç ve dehşet dolu suretlerden Allah’a sığınmalıdır.
Hayalin Önlenmesi
Bil ki, bu makamda ve diğer makamlarda mücahid için şeytana ve şeytan ordusuna galibiyetin menşeî olabilecek ilk şart hayal kuşunun kontrol altına alınmasıdır. Zira bu hayal her an yeni bir dala konan ve uçmakta mahir olan bir kuşa benzemektedir. Bu ise birçok bahtsızlıkların kaynağı ve sebebi olmaktadır. Hayal, şeytanın bir bahanesidir ki, insanı onunla zavallılaştırmakta ve şekavete davet etmektedir. Kendisini ıslah etmek isteyen, batınını sefalı kılıp, İblis ordusundan temizlemek isteyen mücahid, hayalin dizginlerini ellerine almalı, onu istediği yere uçmaktan alıkoymalı ve (kendisini) günah ve şeytanlık gibi fasid ve batıl hayallere kapılmaktan korumalıdır. Hayalini daima şeref ve izzet dolu işlere yöneltmelidir. Bu iş ilk başlarda biraz zor gözükse veya şeytan ve orduları onu (gözlerde) büyük gösterse de az bir murakebet ve kollama sayesinde oldukça kolay bir iş haline gelecektir.
Tecrübe olarak sen de bir müddet hayalini disipline edebilir ve sıkı bir denetim altına alabilirsin. Alçak ve hasis bir emre yöneldiğini görünce onu bu işten alıkoymaya çalış ve onu helallere veya asil-tercih edilir işlere yönelt. Eğer bir netice aldığını görecek olursan bu tevfîk sebebiyle Allah Teala’ya şükret ve bu işi sürdürmeye çalış. Belki Allah kendi rahmetiyle sana melekut aleminden bir yol açar da insanlığın doğru yoluna hidayet edilirsin ve Allah’a doğru sülük işi senin için daha da bir kolaylaştırılır.
Dikkatli ol ve bil ki, kabih ve fasid hayaller ve batıl tasavvurlar şeytanın ilka ve telkinleridir ve senin batın memleketine kendi ordularını yerleştirmek istemektedir. Şeytan ordularıyla savaşan bir mücahid olduğun ve nefs sayfasını ilahî-rahmanî bir memleket kılmayı istediğin için de o lanetlinin (şeytan) hile ve tuzaklarına dikkat etmeli ve Hâk Teala’nın rızasının hilafına olan evhamları kendinden uzaklaştırmaksın. Ta ki, Allah’ın izniyle bu iç savaşta oldukça önemli olan bu mevziyi şeytan ve ordularının elinden alabilesin. (Zira) bu mevzi hudut konumundadır. Eğer burada galip gelecek olursan ümitli ol.
Ey aziz, her zaman Allah Tebarek ve Teala’dan yardım dile, mabud dergahında yalvarıp yakar ve tam bir acziyet ve ısrarla (şöyle) arzet: İlahî, şeytan öyle büyük bir düşmandır ki (hatta) senin büyük enbiya ve evliyanda dahi gözü vardır ve hala da var. Bizzat sen; kuruntu, batıl vehimler, hayaller ve atıl hurafelere kapılan bu zayıf kuluna yardımcı ol ki, bu güçlü düşmanın hakkından gelebilsin. Bu savaş meydanında saadet ve insanlığı tehdid eden bu güçlü düşman karşısında benimle ol ki, onun ordularını senin özel ve has memleketinden dışarı sürüp, bu gasıbın sana mahsus evine uzanan ellerini keseyim.
İmam Humeyni, Kırk Hadis Şerhi, 1. Cilt, Nefsle Cihad hadisi şerhinden
- Taha Suresi, 124-125. ayetler ↩︎